Sosyal Medyanın Sesimiz Olması
İnsan hayatı başımıza ne gelirse gelsin var olmaya; hayatta kalmaya odaklı. Hayatta sahip olduğumuz çoğu korkunun merkezinde “Ben artık yaşamayacak mıyım? Bana ne olacak?” gibi soruların yanıtsız kalışının verdiği o acı yatıyor. Sorguluyoruz: Yaşam nedir? Yaşamak nedir? Var olmak nedir? Ben kimim? Toplum ne demek? Toplumsal sorun nedir? Toplumsal hareket nedir?
Bu soruların hepsinin nasıl da yaşamaya dair duyduğumuz o istençle alakalı olduğunu fark ediyor musunuz? Bir düşünün, her birimiz yaşamak için çabalıyoruz. Kimimiz kendini var etmek için inançlarından beslenirken, bir diğerimiz bilginin gücüne sığınıyor. İşte bu farklı yöneliş ve tercihlerimiz sebebiyle insan ve onun yaşamı hakkında konuşurken tek bir doğrudan söz etmek mümkün değil. Kişilerin yaşam anlayışları üzerine uzmanların dile getirdiği bu doğrudur, o değildir gibi birbirinin zıttı bir sürü ifade ortalıkta geziyor. Bunlardan biri de uyuduğumuz odada telefon bulundurmamamız gerektiği…
Ancak telefonumuzu yanı başımıza koyup uyuduğumuz gecenin sabahında bir depremzede olarak uyanabileceğimizi ve hatta göçük altındayken dışarıdaki yakınlarımızla telefon ile iletişim sağlayabileceğimizi; Twitter üzerinden attığımız tweet ile bulunduğumuz adresi paylaşabileceğimizi böylelikle bu tweet sayesinde hayatta kalabileceğimizi gördük. Sanırım uzmanlar şunu bilmiyor ki insan yaşama tutunmak için her şeyi göze alır. Deprem bölgesinde yaşayan bu ülkenin vatandaşlarının her biri 6 Şubat 2023 tarihinden sonra telefona sarılır vaziyette uyuyacak.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu zorlu süreçte depremin ilk günlerinden bu yana farkına vardığımız bir şey var ki o da sosyal medya uygulamalarının toplumsal hareket üzerindeki gücü. Bu zorlu süreç, doğru kullanıldığı takdirde sosyal medya uygulamalarının ve teknolojilerinin toplumsal anlamda sağlayabileceği yararları resmen kanıtladı.
Sadece sosyal medya uygulamaları üzerinden depremzedeler ile kurulan iletişimler değil yine bu uygulamalar yoluyla toplanan yardım ve bağışları da es geçmemek gerekiyor. Daha öncede sosyal medya uygulamalarının toplumsal hareketlerde nasıl rol oynadığını gördük ancak Kahramanmaraş depremi bizlere apayrı bir perspektif sundu.
Haber almanın büyük önem taşıdığı, saniyeler ile yarışıldığı zorlu günlerde “hayat kurtarıcısı” niteliğinde olan iletişimin önemini bir kez daha anlamış olduk. Gelecekte geçmişe dönüp baktığımızda bu süreç içerisinde iletişim ve haber kanalı olarak kullanılan Twitter’ın kapatılması yaşadığımız bunca acının yanında kara bir leke olarak hatırlanacak.
Bunun yanı sıra deprem bölgesindeki gazeteciler, depremzedelerin karşılaştıkları zorlukları, eksik yardım ve ihtiyaçları canlı yayınlar aracılığıyla görmemizi sağladılar. Depremin etkilediği şehirlere yardım ulaştırmak, haber alabilmek ve birçok kişinin enkaz altından kurtulmasını sağlamak yine sosyal medya ile mümkün oldu. Bu yüzden iletişimin temel hak olarak ne kadar değerli olduğunun bilincine varmış olmalıyız. Sosyal medyanın toplumsal hareket üzerindeki etkisini daha net bir şekilde gözler önüne seren bu süreç aynı zamanda kötücül insanlar için de zemin hazırladı. Yine içinde bulunduğumuz bu durum sayesinde yanlış bir bilginin yayılmasına katkıda bulunmamak için çok daha dikkatli olmak gerektiğinin ayırdına daha iyi vardığımızı düşünüyorum.
Toplumsal bir sorun söz konusu olduğunda önümüze gelen her bilgiye ve habere karşı sorgulayıcı bir yaklaşım göstermemiz, sosyal medya uygulamalarında duygusal temelli paylaşımlar yerine teyitli bilgileri paylaştığımızdan emin olmamız gerekiyor. Yaşananları dramatize etmeyi bir kenara bırakıp çözümlere odaklanmamız gerekiyor. Arkaya dramatik müzik eklenerek paylaşılan videolu içeriklerin deprem
bölgesinde yaşanılan zorluklara hiçbir faydası yok. Enkazdan kurtarılan kişilerin alalen paylaşılması, kurtarılma anlarının çocuklar da dahil herkes tarafından izlemesi… Bunların yanlış olduğu bilincine varmalıyız. Haber alma hakkının korunması, toplumsal hareket temelli sosyal medya paylaşımlarının teyitli ve bilinçli içeriklerden oluşturulması yaşama hakkına paralel olarak ilerliyor. Bizler ancak ve ancak elimizdeki imkanları doğru kullanmayı öğrenir; bilinçli, sağduyulu ve mantıklı kimseler olursak toplumsal hareketimizin temeli de o kadar sağlam olur.